Gösteri

Yazdır

Geniş beton bahçeli okulun giriş kapısından bahçeye bakıyorum. Biraz sonra okulun yıl sonu gösterisi başlayacak ve bütün okul izleyecek. Herhalde hazırlıklar tamamdır. O anda etrafı iyi göremediğimi fark ediyorum. Gözlükleri çıkarıp bakıyorum. Toz, kir içindeler. Sanki bir yıldan beri silinmemişler. Merdivenleri hızla inip, bisikletime atlıyorum ve bahçe kapısından dışarıya. Ama bir tuhaflık var bisiklet yeterince yüksek ama sanki boyu iyice kısalmış. Dizlerim direksiyonun yanından öne uzanıyor. Yine de biraz hız yapıp ana yola çıkıyorum. Kaldığım yer olduğunu sandığım sokağın yakınına geldiğimde burada bir yerde oturmadığım aklıma geliyor. Peki ben nerede oturuyorum? Okulun içinde bir yerde kalmıyorum. Saate baktığımdan yolda hızla ilerliyorum. Geç kaldım artık gösteriye imkansız yetişemem. Nasıl döndüm bilmiyorum ama küfürler, kornalar nice. Okula nasıl geldim, hatırlamıyorum. Bisikleti duvara dayayıp, koşarak salona giriyorum. İçeride hareket var demek ki daha başlamadı. Bana ayrılan yer önden ikinci sırada, sağ gurupta. Ortadaki koridordan geçip yerime oturuyorum. Yanımda Hasan var. Fazla konuşmuyoruz. Bir iki kelime söyleyebiliyorum. Sıcak. Sanki her taraftan ateş fışkırıyor. Şöyle bir arkaya dönüyorum benden üç sıra geride koridor tarafındaki müdüre hanımı görüyorum. Yanındaki kızın elinde büyükçe bir tas var. Kız aynı sırada, koridorun diğer tarafında, sağ gurupta dört kıza doğru gidiyor ve tastaki bütün suyu onların üstüne fırlatıyor. En çok ıslanan, en sağdaki, Yasemin, biraz tombul, sarışın hafif kıvırcık. Üstünü çıkarıyor. Biraz yassı, biraz da sarkık ama diri memeleri görünüyor. Hasan’la yeni başlayan oyunu unutup onları seyrediyoruz. Yasemin, Hasana baş parmağıyla gel diyor, yanındaki boş koltuğu gösteriyor. Hasan renkten renge girip bir daha dönüp bakmıyor, oyunu izliyor. Ben salonda olduğumun farkında bile değilim. Kızları seyrediyorum. Arkamdaki sırtıma değip, müdüre Şerife hanımı gösteriyor. Şerife hanım eliyle kalkmamı, kızların yanındaki koltuğa oturmamı söylüyor. Şeyim zaten ayakta. Zorlukla, ıkınarak kalkıyorum. Kızların yanına oturuyorum. O arada sahnede iki kişinin bağrışmasını duyup oraya bakıyorum. Ve az sonra ilgi odağım yeniden Yaseminin göğüsleri. Konuşmuyorum. Yasemin bana iyice yanaşıyor. Kendimi tutamayıp ellerimi göğüslerine uzatıyorum ve üzerlerinde gezdiriyorum. Yasemin de boş durmuyor, ellerini olmayacak yerlerimde gezdiriyor. Tam yumulmuşken omzumda bir el hissediyorum. İrkilerek dönüyorum, Şerife hanım. Gelmemizi işaret ederek salonun arka kapısına doğru hızla yürümeye başlıyor. Biz de peşinden. Odasına yaklaşırken ‘kesin cezayı yedik ama Şerife hanım beni sever çok ağır bir ceza vermez’ diye düşünüyorum. Odaya vardık kapıyı kapattık. Ve oradan da daha önce görmediğim gizli bir kapıyla diğer odaya. Burası rahat döşenmiş renkli koltukları olan, kırmızının hakim olduğu bir oda. Işıklar da fazla parlak değil. Dinlendirici bir ortam. Herhalde müdüre burada dinleniyordur. Müdüre hanım bize şöyle bir bakıp uzun zamandan beri ilk kez konuştu daha doğrusu haykırdı: “Burada kalın, dışarı çıkmayın.” Kapıyı hızla vurarak çıktı. Ben şok olmuş odanın ortasında kalakalmıştım. Oysa Yasemin rahattı. Sanki böyle bir olayla daha önce karşılaşmış gibi. Hala üstünde bir şey yoktu. Kıvrılarak yanıma geldi, kolunu boynuma dolayıp çok samimi bir hava yarattı. Bense kararsızdım. Ya müdüre geri gelirse. Daha kötü bir duruma düşerdik. Ya gecikirse burada müthiş zaman geçirirdim. Hem de Yaseminle. Ben kararsız ve hararetsiz dururken Yasemin kolunu boynumdan çekti ve hemen önümde siyah, dar eteğini aşağıya sıyırdı. Üzerime geldi. Ve şimdi kanepedeydik. Hala üzerime geliyordu. Ben de o halde üzerimdekileri çıkarmaya çalıştım. Öptüm okşadım. Vücudunun her yerine elledim. Defalarca içine, ağzına, vücuduna boşaldım. Şerife hanım hiç gelmedi. Sabaha kadar Yasemini bitirdim. Sabaha karşı odadan ayrıldık. Tatlı bir arkadaş edasıyla vedalaştık. Birbirimize sırtımızı dönerek uzaklaştık.

İlker Ergün